Yeryüzü milyonlarca canlı türüne ev sahipliği yapmaktadır. Bu yönüyle tam anlamıyla ‘canlı dünyası’ ismini hak etmektedir. Karada, suda ve havada sayısız -aslında takribi sayıları bilinmekte- canlı çeşitliliği ile dikkat çekmektedir.
Yeryüzünün bu görkemli canlı çeşitliliği -maalesef ki- yok oluş tehlikesi altındadır. Mikroorganizmalardan hayvanlara kadar farklı birçok canlı grubu tehlike altındadır. Bu tehlikenin birçok sebebi bulunmakta fakat en büyük sebep elbette insanın varlığıdır. Evet maalesef ki bu canlı çeşitliliğinin -biyolojik çeşitlilik açısından- yalnızca çok ufak bir parçasını oluşturan insan türü (tek tür) yüzünden onlarca canlının nesli tükenme tehdidi altındadır.
Milyonlarca canlı çeşitliliğinin önemli bir parçasını oluşturan bitkiler biyokütle açısından en büyük canlı grubu olmalarına rağmen onlar da yok olma tehlikesi altındadırlar. Toprağa doğrudan bağlı olan bu canlı grubu insanların tahrip ettiği topraklardan ilk silinenler olmaktadır.
Koruma biyolojisi dalı (temelleri yaklaşık 50 yıl önce atılıp yaklaşık 40 yıl önce gelişmeye başlayan bu bilim dalı) yeryüzündeki tüm canlı gruplarının yok oluş gerçeklerini gözler önüne sermekte, sebeplerini, ilgili verilerini ve çözüm önerilerini sunmaktadır. Koruma biyolojisinin söz konusu verileri son iki yüzyılda -özellikle tropikal ormanlar olmak üzere- birçok sıcak noktada (biyolojik çeşitlilik açısından sıcak noktalarda) tahribatın arttığını göstermektedir.
Veriler tüm insan faaliyetlerinin -özellikle tarımın- tahribat boyutunun günden güne arttığını göstermektedir. İnsan nüfusunun hızla artmasıyla birlikte tarım faaliyetleri daha da artmış durumdadır. Brezilya Amazon ormanlarında 1990 yılından bu yana çiftlik faaliyetlerinin 3 kat arttığı bilinmektedir. Burası da sayılı sıcak noktalardan (hotspots) biridir, dolayısıyla bu ormanlarda yaşayan başta bitkiler olmak üzere birçok canlı yok olma tehlikesi altındadır.
Tahribatın yavaş yavaş olduğu sanılsa da bitkilerin -ve diğer canlıların- soyları hızla tükenmektedir. Özellikle nadir bitkilerin durumları ‘kritik’ düzeydedir. Endemik ve nadir bitkilerin yaşam alanları insanların etkisiyle daralmaktadır ve daralmaya da devam etmektedir. Bu yaşam alanları bazen kilometrelerce olduğu gibi bazen de tek bir kaya parçası dahi olabilmektedir. Dolayısıyla bir kaya parçasının yok olması demek bir bitki soyunun tükenmesi anlamına gelebilmektedir. Bir bitkinin yok olması; ekosistem zincirinde bir halkanın kopması anlamına gelmekte ve ekosistemin geri dönüşümsüz tahribatına neden olmaktadır.
Tüm dünyada benzer durum söz konusu olduğundan Anadolu toprakları ve bu topraklarda yaşayan canlılar -özellikle bitkiler- ciddi tehlike altındadır. Veriler Akdeniz ormanlarının 3’te 2’sinden fazlasının tarım alanına dönüşerek kaybolduğunu göstermektedir. Bu bölgelerdeki kırsal alanların da gittikçe kentleştiği göz önüne aldığında durum tahmin edilenden daha vahim durumdadır.
Netice itibariyle bu görkemli canlı çeşitliliğine insan türü olarak -özellikle son iki yüzyılda- vermiş olduğumuz tahribatı geri döndürmek mümkün olmasa da durdurmak ve gelecekteki olası tahribatları engellemek mümkündür. Dolayısıyla yakın gelecekte nesilleri tükenmeye yüz tutan bitki türlerini koruyabilmek ve kurtarabilmek gayet tabii mümkündür.
Kaynaklar:
Navjot S. Sodhi, Paul R. Ehrlich (eds.). 2010. Conservation Biology for All. Oxford University Press Inc., New York.