Çevrelerinin gayet tabii farkında olan bitkiler ne vakit tozlaşıp, meyvelenip ve tohuma geçeceklerini iyi hesap ederler. Tüm bu içsel hesapları yapabilen bitkiler bu evreden sonra tohumlarını ne zaman dağıtacaklarını yani ne zaman uçacaklarını da hesaplayabilirler.
Evet bitkiler de uçabilirler, fakat çoğu bitki (bazı istisnalar mevcut) tüm bitki hâlinde değil; bitkicik hâlinde yani tohum evresindeyken uçar. Bilindiği üzere tüm canlılar gibi bitkiler de ürerler (tozlaşırlar) ve sonrasında büyüyüp, gelişip neslin devamı için spor (çiçeksiz/tohumsuz bitkilerde) ya da tohum (çiçekli/tohumlu bitkilerde) üretirler. Bu üretilen sporlar ya da tohumlar yeni bitkiyi oluşturmak üzere ana bitkiden uzaklaşıp yeni bir ortamda hayat bulur. Lakin ana bitkiden uzaklaşmak için diğer canlılara nispeten daha pasif hareket eden (ya da zaman kavramları diğer canlılardan farklı olan) bitkiler için aktif bir (ya da birden fazla) dağıtım mekanizmasına ihtiyaç vardır.
Çoğu bitki evrimsel süreçte yeni bitkinin (bitkiciğin) yeni ortamlara dağılması için birbirinden farklı mekanizmalar kazanmıştır. Bu mekanizmaları fiziksel (abiyotik) ve biyolojik (içsel-özel) mekanizmalar olarak ayırmak mümkündür.
Biyolojik mekanizmalar olarak çok küçük ve çok sayıda tohum üretme (bu sayede neslin devamı garanti altına alınır), kapsül yapılı olma ya da tohumun kendi yapısından kaynaklı özel diğer yapılar üretme (örneğin diken, tüy gibi yapılar), bazı sayılı bitkide tüm bitki halinde yuvarlanma (burada bitkicik değil; bitki tüm halde dağıtımda aktif rol oynar), dokunmaya (ya da mekanik bir etkiye) hassas patlama, hayvanları kurye olarak kullanma (ki bunun için hayvanları cezbetmek adına fiziksel, kimyasal veya biyolojik bir takım ek özellikler kazanabilirler), kıvrılma ya da vidalama yapısına sahip olma (bir nevi kendi kendini eken tohum/bitkiler), suya dökülüp suyu aracı kılma, kanatlı, paraşütsü ve sorguçlu (pappuslu) tohum üretme gibi yapıların kazanılması sayılabilir.
Tohumların kazandıkları bu biyolojik mekanizmalar bitkinin neslinin devamı için yeterli değildir. Bunun için dışsal etkinin yani fiziksel (abiyotik) mekanizmalar da devreye girmek zorundadır. Öyle ki bitkiler bu fiziksel mekanizmalara uyum sağlamak adına bu biyolojik mekanizmaları kazanmışlardır. Örneğin sucul ortamlarda yaşayan bitkiler suyu aracı kılarak suyun akışını hesap edip tohumlarını (ya da sporlarını) dağıtırlar.
Fiziksel mekanizmaların başında (evrimsel açıdan en gelişmemiş yöntem olarak) su gelse de söz konusu fiziksel mekanizmalar su ile sınırlı değildir. Nitekim evrimsel süreçte sudan bağını koparıp karasal ortamlara geçen bitkiler (yaklaşık 425 milyon yıl önce) karasal ortamdaki yeni çevresel şartları tanıyıp buna uyum sağlamak zorunda kalmıştır. Bu evreden sonra diğer fiziksel mekanizmalar gelişme göstermeye başlamıştır. Sudan sonra fiziksel mekanizmalar olarak hayvan aracılı ve rüzgâr aracılı dağılım yapılarını saymak mümkündür.
Karasal ortamlara uyum sağlayan bitkiler zamanla hayvanları kurye olarak kullanıp buna özgü tohum yapıları (dikenli, tüylü, kancalı tohumlar) geliştirmek gereksiniminde bulunmuşlardır. Bu sayede hayvanlar bilerek ya da bilmeyerek bu tohumları dağıtma işine girerler. Burada mevzu bahis olan diğer önemli büyük mekanizma ise rüzgâr aracılı yapılardır. Rüzgâr aracılı yapılar kazanan bitkiler, hayvanları cezbetmek için gereken enerjilerini harcamazlar.
Rüzgâr, bitkiler için sporlarını ya da tohumlarını (ve polenlerini) dağıtmak için kaçırılmayacak fırsat olarak değerlendirilir. Bazı grup bitkiler yalnız rüzgâr aracılı yapılar kazanmışlardır. Hatta tohumlu/çiçekli bitkilerin (evrimsel açıdan) en gelişmemiş gruplarından olan açık tohumlu bitkiler üremek (tozlaşmak) için rüzgâra bağımlıdır. Çiçekli bitkilerin yaklaşık %10’u rüzgârla tozlaşmaktadır. Rüzgâr hem tozlaşma hem de tohum dağıtımı rolündedir. Bazı ağaç türleri (akçaağaç, dişbudak gibi) kanat benzeri yapıda tohumlar üreterek rüzgâr aracılığı ile havada kuş gibi süzülüp toprağa kavuşur.
Bazı bitkiler ise rüzgârı kullanmak için daha özel yapılar kazanmıştır; paraşütsü ve sorguçlu tohumlar. Bu tarz tohumlar üreten bitkiler (örneğin papatyagiller, zakkumgiller, ılgıngiller) yeni bitkiyi verecek yapının (yani bitkiciğin; tohumun) rüzgâr aracılığı ile ana bitkiden olabildiğince uzağa ulaştırmak adına tohumun üzerinde ek tüyler veya tüysü yapılar kazanmasını sağlarlar. Bu sayede bitkicik (tohum) rüzgârın etkisiyle aktif bir uçma faaliyetine dâhil olur.
Biz insanların karahindibaların tohumlarını üfürmesiyle havada uçuşan ya da çevremizde (artık kendiliğinden olmadığını öğrendiğimiz) uçuşan beyaz tüylü tohumların uçan bitkiler olduğunu göz önüne aldığımızda; bitkilerin hayat mücadelesini en az diğer canlılar kadar sürdürdüklerini kavramış oluruz.
Kaynaklar:
Graham, L. E., Graham, J. M., Wilcox, L. W. (Çeviri Editörü: Kani Işık). 2008. Bitki Biyolojisi. Palme Yayıncılık, 2. Baskı, Ankara.
Güner, A., Aslan, S., Ekim, T., Vural, M., Babaç, M. T. (Editörler) 2012. Türkiye Bitkileri Listesi (Damarlı Bitkiler). Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi ve Flora Araştırmaları Derneği Yayını, İstanbul.
Yentür, S. 2003. Bitki Anatomisi. İstanbul Üniversitesi Yayınları, 3. Basım, İstanbul.