Doğa her bir unsuru ile onu derinlemesine araştıran insanoğlunu şaşırtmaya devam etmektedir. Bu unsurlardan biri olan bitkiler, insanlar ve diğer canlılara benzer ilginç özellikler taşımaktadır. Bu özelliklerden biri de kandırılabilmeleridir.
Bitkilerin farklı alanlarda ve farklı şekillerde kandırılabildikleri bilinmektedir. Bunların büyük bir çoğunluğunda insanların başrol oynadığı ve bitkilerin en çok insanlar tarafından kandırıldıkları görülmektedir.
Bitkiler insanlar tarafından onlarca yıldır tarımda kullanılmaktadır. Aslında bitkilerin sınırları belli ve kontrollü alanlarda yetiştirilmesi -doğası gereği- yaşamlarına ters bir durumdur. Ama insanoğlu* bitkileri eski çağlardan beri nasıl yetiştirebileceğini öğrenmiştir. Bu sayede bitkilerin istekleri yerine getirilerek zamanla onların ‘kandırılabileceği’ yöntemlerle ‘istenilen’ alan ve miktarda yaşamaları sağlanmaktadır. Tarım, insanoğlunun bitkileri kandırarak ‘dize getirdiği’ ve istenilen ürünleri vermeleri sağlandığı bu sayede elde edildiği bir alandır.
Ziraatta bitki yetiştirmeye yönelik onlarca yıldır yapılagelen hemen hemen tüm uygulamaların aslında birer ‘bitki kandırma’ yolu olduğunu söyleyebilmemiz mümkündür. Bu yöntemlerden muhtemelen en açık ‘kandırma’ yöntemi olanı kuşkusuz ‘bitki şaşırtma yöntemi’ adı verilen yöntemdir. Bu yöntemle amaçlanan bebek bitki (bitkicik), fide ya da yeni çimlenen bitkilerin daha iyi büyümesi için farklı bir alana alınması ya da yoğun olduğu bölgeden seyrek bir alana taşınması işlemidir. Bu işlem bitkinin şaşırtılarak (kandırılarak) yetişme koşullarının iyileştirilmesi ve neticede insana fayda getirmesi hedeflenmektedir.
Ziraat dışında evlerimizde, iç ve dış mekanlarda yetiştirdiğimiz bitkiler de doğal ortamlarından farklı yerlerde kandırılarak yetiştirilmektedir. Çünkü tarımda da olduğu gibi bu bitkilerin doğal ekolojik isteklerini bizler yapay ortamlarda sağlamaktayız.
Son olarak bitkilerin kandırıldığı bir başka alan olarak bilimsel çalışmalar olduğunu söyleyebiliriz. Bitkilerin yetiştirilerek deneylere sokulduğu bilimsel araştırmalar çoğunlukla bitkilerin kandırılarak yapıldığı çalışmalardır. Çünkü bitkilerin ilgili teste tabi tutulmaları için yetiştirilmeleri gerekmektedir, yetişmeleri için ve sonrası için de kandırma yöntemlerinden birine ya da birkaçına tabi tutulmaktadırlar.
Tam parazitik bir bitki olan küskütler (Cuscuta) üzerine bilimsel çalışmalar yapan İsviçreli bilimsel insanları küsküt bitkilerinin parazit olmak için seçtiği ‘kurban’ bitkilerini nasıl belirlediğini anlamaya çalıştıkları bir dizi çalışma yürütmüştür. Bu çalışmada küsküt bitkisinin domates bitkisine nasıl musallat olduğunu çözmeye çalışırken bir takım kimyasal maddeler taklit edilerek küskütlerin ‘kandırılarak’ domates kimyasallarına yöneldikleri tespit edilmiştir. Burada da bir bilimsel çalışma ile bitkilerin kandırıldığını görmekteyiz.
Buraya kadar bahsedilen örneklerin tamamı bitkilerin insanlar tarafından kandırılma örnekleri olarak göze çarpmaktadır. Oysa bitkilerin hayvanlar tarafından da kandırıldıkları bilinmektedir. Bazı hayvanların (örneğin karıncalar) tarım yapabildikleri dolayısıyla bitki kandırmayı bilebildikleri görülmektedir.
Netice itibariyle farklı alanlarda bitkilerin kandırılabildikleri bilinmektedir. Bitkilerin de diğer canlılar gibi kandırılabilme özelliğine sahip olması düşündürücüdür. Son olarak; bitkilerin kandırılabilme özelliğine sahip olmaları insanlar dahil diğer canlılarda olduğu gibi bitkilerde de aynı şekilde bir negatif özellik olarak görülmektense ilginç, evrimsel bir detay olarak görülmelidir.
Kaynaklar:
Chamovitz, D. (2012). What A Plant Knows – A Field Guide To The Senses (Bitkilerin Bildikleri – Dünyaya Bitkilerin Gözünden Bakmak). Metis Yayınları. İstanbul. (Çeviri: Gürol Koca).
Deniz, M. U. (2023). Generatif (Eşeyli) Çoğaltma. Bahçe Bitkilerinin Çoğaltılması Ders Notu, Ankara Üniversitesi, Ankara.
*İnsanoğlu (!): Yazılarımızda çoğunlukla ‘insanoğlu’ olarak belirttiğimiz; ‘bütün insanlar’ yani Latince tür adıyla Homo sapiens kastedilmekte olup cinsiyet ayrımcılığı kaygısı ve amacıyla kullanılmamaktadır. Üstelik ‘oğul’ kelimesinin eski Türkçe (ve yerel halk dilinde) hem erkek hem de kız çocuklarına toplu olarak söylendiği bilinmektedir.