Birçok büyük medeniyetin kaynağı olarak iddia edilen Mu kıtası efsanesi zaman zaman karşımıza çıkar. Efsaneye göre Mu, kimine göre Atlantik kimine göreyse Pasifik okyanusunda batan bir kıtadır. Ve büyük medeniyetler buradan kurtulanlar tarafından kurulmuştur. Ama bu iddialar arkeolojik, genetik ve jeolojik verilerle çelişmektedir.
Mu kıtası tezi, çeşitli kültürlerde ortaya çıkan ortak sembol, mimari ve anlatıları açıklamak için 19. yüzyılda ortaya atılan bir iddiadır.
Mu kıtası tezinin amacı, çok farklı gözüken medeniyetler arasındaki bu tarz benzerlikleri açıklamak işte.
Mu kıtası fikrini ilk ortaya atan kişi Amerikalı fotoğrafçı ve amatör arkeolog Augustus Le Plongeon’dur.
Le Plongeon, Yukatan’daki Maya harabelerini incelerken burada Mayalar’ın aslında Antik Mısır’dan bile eski bir medeniyet olduğunu ifade eden bazı yazılar bulduğunu söylemiştir. Le Plongeon bu bilgi ve bir Maya metni olan Madrid Codex’inin hatalı bir okumasında bulunan ‘Mu’ kelimesinden hareketle, Mu’nun Atlantik Okyanusu’nda batan bir kıta olduğunu iddia etmiştir.
ÜSTÜN IRK!
İddiaya göre bu kıtada çok gelişmiş bir medeniyet yaşamaktaydı. Bu kıtanın batmasından sonra, söz konusu medeniyetten sağ kalan bir grup, Amerika kıtasına geçip burada Maya medeniyetini kurmuş, Kraliçe Moo’yu izleyen bir başka grup ise Kuzey Afrika’ya geçerek burada Antik Mısır medeniyetinin tohumlarını atmıştı.
Le Plongeon’un zihnindeki Mu kıtası aslında Atlantis’ten başka bir yer değildi. Le Plongeon’un tezi kendi zamanında da bilim çevreleri tarafından fazla ilgi görmemişti.
Mu kıtasını ünlü eden ve onu Atlantis’ten ayıran İngiliz okült yazarı ve mühendis James Churchward (1851-1936) olmuştu.
O, Le Plongeon’dan farklı olarak iddialarını Mayalara değil, Hindistan’a bağlıyordu. Bundan dolayı Mu kıtasını Atlantis’ten ayırıyor ve Pasifik Okyanusu’na yerleştiriyordu.
Churchward, Hindistan’dayken bazı yüksek rütbeli din adamları ile tanıştığını ve bu din adamlarının sadece kendisi ve iki başka kişinin okuyabildiği antik bir dilde yazılmış kil tabletlere sahip olduğunu iddia etmişti. Ona göre bu tabletler insanların ilk ortaya çıktığı, Pasifik’te Mu isimli bir kıtadan bahsediyordu.
MU İDDİASININ SORUNLARI
Daha sonra başka tabletlerde yaptığı araştırmalara da atıfla Churchward, bu kıtada M.Ö. 50 bin ile M.Ö. 12 bin yılları arasında Naakal isimli çok gelişmiş bir medeniyetin yaşadığını iddia etmiştir.
Ona göre kıta yok olmadan önce burada devasa şehirler vardı ve kıtanın nüfusu 64 milyonu buluyordu. M.Ö. 12 bin yılları civarında Mu kıtası, devasa bir volkanın patlaması sonucunda oluşan büyük depremler sonucunda bir gün içinde okyanusun dibine çökmüştü.
Naakal, bizden daha üstün bir ‘beyaz ırktı.’ Hindistan’dan Orta Amerika’ya, Antik Mısır’dan Babilliler’e tüm büyük medeniyetlerin kökeni bu kıtaydı. Türkler ile Mayalar arasında bağ kuranlar da genelde Türklerin kökeninin Mu kıtası olduğunu söylerler.
Peki, Mu kıtası diye bir kıta gerçekten var olmuş mudur? Bu kıta, medeniyetlerin kesişim yeri midir? Mu kıtası ve büyük medeniyetlerin ondan doğduğu tezi çeşitli açılardan sorunludur.
Birincisi, bu tez arkeolojik verilerle çelişir. Arkeolojik veriler, eski dünya medeniyetleri ile yeni dünya medeniyetlerinin bağımsız bir şekilde geliştiğine işaret etmektedir.
Tarım ve şehirleşme büyük ihtimalle bundan 10 bin yıl önce Anadolu’da ortaya çıkmış ve yavaş bir süreçle dünyaya yayılmıştı. Tarımcılığın gelişiminin yavaş ve evrimsel bir yol izlediği iddiası, bir süper medeniyetten türediği iddiasına nazaran arkeolojik verilerle daha uyumludur. Ayrıca bütün büyük medeniyetlerin, tek bir ortak medeniyetten türediği iddiası genetik araştırmaları ile de uyumlu değildir.
Büyük Okyanus’ta devasa bir kıtanın bir ya da birkaç günde battığı iddiası jeoloji bilimi açısından da sorun yaşar. Yarım asırdır başarılı öngörülerde bulunan ve jeolojinin genel kabulü olan Plaka Tektoniği kuramına göre kıtalar hafif sial kayalardan oluşur.
DEVASA KITA BATTI MI?
Bu kayalar daha ağır olan sima kayaları üstünde yüzer. Denizlerde fazla sial kayalar yoktur, orada yerkabuğu birkaç kilometre kalınlıktayken, bu kıtalar için onlarca kilometreyi bulur.
Buzdağlarının, deniz üstünde yüzdüğü gibi kıtalar da sima üstünde yüzer. Bundan dolayı, kıtalar bir anda deniz altına çökemezler. Mu kıtasının batmak yerine parçalara ayrıldığı iddia edilebilir. Ancak bu da bir günde olabilecek bir şey değildir, milyonlarca yıl alır.
Sonuç olarak ne Pasifik’te ne de Atlantik’te medeniyetlerin doğuş yeri olan Mu diye bir kıta olduğu iddiası temelsizdir. Bu iddia hem arkeolojik, hem genetik, hem de jeolojik verilerle çelişmektedir.
Bu yazı Enis Doko’ya aittir ve ilk defa 6 Temmuz 2018 tarihinde www.bilimoloji.com sitesinde yayınlanmıştır.