Milyonlarca canlı çeşitliliği içerisinde yalnız bir tür olan insan (Homo sapiens) türü şimdiye kadar yeryüzüne gelmiş geçmiş tüm türler içerisinde tüketimi doğaya en fazla zarar veren türdür.
65 milyon yıl önce soyları tükenen dinozorların da doğaya büyük zararlar verdikleri bilinmektedir. Oysa bu canlıların büyük çoğunluğunun iri vücut yapıları gereği bu denli zararlara sebep oldukları düşünülmektedir. Doğal seçilim sürecinde elenen taraf dinozorlar olmuştur.
İnsan türü dinozorlar gibi iri cüsselere sahip olma sebebi ile değil tüketiminin sınırsızlığından dolayı doğaya ‘sınırsız’ zararlar vermektedir. İnsanoğlu yeryüzünde var olduğu günden beri doğaya müdahalesi olmuştur fakat asıl zarar boyutuna varan müdahalesi sanayi devriminden itibaren olmuştur (yaklaşık olarak son üç yüz yıl). Öyle ki dünyadaki tüm ormanların yarısı son üç yüz yılda tahrip olmuştur. Özellikle tropikal ormanların yılda yaklaşık olarak 130 bin kilometrekare yok olduğu bilinmektedir. Bu, dakikada 50 futbol sahası kadar alanın yok olduğu anlamına gelmektedir. Aynı durum hemen her bölge ve her ülke için geçerlidir. Çünkü bu tahribatların tek sorumlusu yeryüzünün hemen her alanında yaşayan insan türüdür.
Ormanların yok olması çoğunlukla tarımsal faaliyetler, inşaat, yol yapımı ve benzeri sebepler (örneğin; dünyadaki enerji tüketiminin yarısı yemek pişirmek ve ısınmak için kesilip yakılan odunlar oluşturur) dolayısıyla olmaktadır. Bilindiği üzere ormanların yok olması yalnızca ağaç türlerinin değil bu ormanlarda yaşayan onlarca hayvan, mantar ve mikroorganizmaların da nesillerinin tehlike altına girmesine sebep olmaktadır. Ormanların yok olması ile ağaçlarla birlikte yaşayan birçok mikorizaya (bazı bitkilerin kökleri ve mantarlarla karşılıklı fayda sağlayan simbiyotik ilişkileri) da zarar verir ve bu da yeni ağaçların gelişmesini engellemektedir.
Özellikle nispeten insan tarafından (henüz) müdahale edilmemiş ormanlar (ki bu alanlara maalesef ‘balta girmemiş orman’ tabiri de kullanılır) içinde yaşayan hayvanların yüzde 70’inin yaşamlarının yalnız bir bitkiye; incir ağacına bağlı olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla bu ve benzeri alanlardaki ağaçların yok olması yahut yok olma tehlikesinin olması burada yaşayan hayvanların yüzde 70’inin yaşamlarına olumsuz etkimesi anlamına gelmektedir.
İnsanoğlunun tüketiminin doğrudan ya da dolaylı sonucu olarak doğal alanlar ve özellikle ormanlar yok olmaya devam etmektedir. Örneğin; dünyada her gün tuvalet kâğıdı için 27 bin ağaç kesilmektedir. Ülkemizde ise yıllık ortalama altı milyon ton kâğıt tüketilmektedir. Bu rakam kişi başı 70 kilograma denk gelmektedir. Bu da yedi ağaca tekabül etmektedir. Buradan anlaşılmaktadır ki; ülkemizde herkes kişi başı (ömrü boyunca) en az 7 ağaç dikmeli, doğaya geri kazandırmalıdır.
Neden 7 ağaç olduğu yukarıdaki verilerden anlaşılmaktadır. Peki neden ot veya çalı formunda bitkiler değil de ‘ağaç’ dikmeliyiz? Çünkü kâğıt yapımında kullanılan bitkiler hep ağaç formunda bitkiler olup, bunun için iğne yapraklı ağaçlar (çam, ladin, köknar gibi ağaçlar) tercih edilmektedir.
Ağaç dikimi doğaya doğrudan müdahale olduğundan doğaya yapılacak müdahalenin de doğru müdahale olması (doğru zaman, doğru yer ve doğru bitki/ağaç) gerekmektedir. Bu sebeple kâğıt üretiminde kullanılan ağaçlardan, iklimine, ekosistemine uygun yere ve doğru zamanda dikerek insan türü olarak ekolojik görevlerimizden birini yerine getirmiş oluruz.
Kaynaklar:
Balpınar, N. O. 2020. Başka Bir Gezegen Yok. Timaş Yayınları, 2. Baskı, İstanbul.
Callenbach, E. 2008. Ecology-A Pocket Guide (Ekoloji-Cep Rehberi). Sinek Sekiz Yayınları, Sürdürülebilir Yaşam Kitapları, 2. Basım, Kaliforniya (Çeviri; Egemen Özkan, 2011, İstanbul).
Lloyd, J., Mitchinson, J., Harkin, J. 2014. Hepsi Gerçek. NTV Yayınları, 1. Baskı, İstanbul (Çeviri; Sevin Okyay).
Navjot S. Sodhi, Paul R. Ehrlich (eds.). 2010. Conservation Biology for All. Oxford University Press Inc., New York.
Tank, T., Göksel, E., Cengiz, M., Gürboy, K. B. 1990. Hızlı Gelişen Bazı İğne Yapraklı Ağaç Türlerinin Lif ve Kağıt Teknolojisi Yönünden İncelenmesi. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, vol.40, no.1, pp. 40-54.