Yakın zamanda ortaya çıkan çarpıcı bir kozmik masal gibi düşünün bu olayı. Parıldamaya başlayan bu küçük kürelerin bazıları çevreye karşı duyarlı iken bazıları kendi özgün gelişimlerini yaratarak bizlere ilginç bir araştırma keyfi sunuyorlar.
Carl Sagan’ın “Hepimiz yıldız tozundan yapıldık.” sözünü duymuşsunuzdur. İlk yıldızlar, milyarlarca yıl önce karanlık evrendeki soğuk ve ilkel gazdan ateşlenerek var oldular. Daha sonra ağır kimyasal elementler oluşması için maksimum patlamaya kadar ufak çaplı patlamalar devam etti ve bu süreç tekrar tekrar gerçekleşti. Oluşan yeni elementler diğer yıldızlarda kendilerine yer edinirken daha sonra gezegenlere ve nihayetinde hayatın ta kendisine dönüştüler.
Gökbilimciler yıldızları o kadar iyi bilirler ki; birileri onlara ‘’Hey, bu yıldız buraya ait değil.’’ derse eğer o yıldızın nereden geldiğini çok rahat bir şekilde tespit edebilirler. Bugün gökbilimciler, kendi Güneşimizden en uzak ışık noktalarına yakın olan ve uzak kalmış yıldızların kimyasal bileşimlerini inceliyorlar. Bunu da havalı bir teknik olan ‘’spektroskopi’’ yardımıyla yapıyorlar.
Bazı yıldızların komşularından tamamen farklı bir yapıları vardır ve bunlardan birkaç tanesi kendi galaksimizde, biri Japonya merkezli bir grup bilim insanı tarafından ve diğeri uluslararası bir ekip tarafından tanımlanmıştır. Bu yıldızların kimyasal bileşimleri, bir elementin diğerine oranları farklıdır yani bu işaretler onları, milyarlarca yıldır ev sahipliği yapan Samanyolu’ndaki diğer yıldızlardan farklı kılar.
Fakat Samanyolu’ndaki tüm yıldızlar benzer yapıdadırlar. Çünkü aynı gaz bulutlarından ortaya çıkmışlardır ve zaman geçtikçe ‘’süpernova’’ olarak adlandırdığımız yıldız patlamalarından bir dizi elementle ‘’demlenmişlerdir’’. Bu yalnız ve ‘’haydut yıldızları’’ gökbilimci Anna Frebeltespit etmiş: ‘’ Yıldızlar gazdan oluşur ve oluşumdan önce gaza dökülen her şey yıldızda açığa çıkar tıpkı aktarılan genler gibi.”Yabancı yıldızların kimyasal imzaları, çok fazla yıldız patlaması olmayan ortamlardan kaynaklandıklarını göstermektedir. Gökbilimciler için bu, yıldızların başka bir yerde titreştiğinin açık bir göstergesidir.
Peki bu nasıl oluyor?
Samanyolu, birçok gökada gibi, daha küçük gökadalarla çevrilidir. Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi’nde doktora sonrası araştırmacı Marion Dierickx, “Tıpkı Dünya’nın uyduları olduğu gibi, yapay ve doğal galaksimizin de uyduları var.” diyor ve “Bunlar ara sıra gelip gider veya düşebilir.”
Samanyolu, herhangi bir yer çekimi kuvvetleri yaklaştığında bu galaksileri ve içeriklerini emmekte pek sorun yaşamaz. Oxford’daki Magdalen College’da genç bir araştırma görevlisi olan Douglas Boubert, “Galaksimiz, zamanla daha küçük galaksiler çarpışıp birleştikçe inşa edildi” diyor. “Bugün Samanyolu çevresinde uçarken gördüğümüz en eski yıldızların hepsi öncü galaksilerde doğdu.” Galaksiler birleştiğinde yıldızlar birbirine karışır ve yeni yörüngelere yerleşir. Bu durum Gezegenler ve Aylar için de geçerli. Fakat bu süreç o kadar yavaştır ki neredeyse milyonlarca yıl boyunca devam eder.
Gökbilimciler, bizim etrafımızdaki uydu gökadalardaki haydut yıldızları tespit etmek için spektroskopiyi kullandılar. 2011’de Büyük Macellan Bulutu’ndaki yıldızların yüzde 5’inden fazlasının bileşiminin diğer yıldız sakinleriyle eşleşmediğini keşfettiler. Bu haydutlar yakınlardaki bir gökada olan Küçük Macellan Bulutu’ndaki yıldızlara benziyordu. Ve belirli bir noktaya gelince daha büyük bir bulut bu haydut yıldızları etkisi altına aldı.
Gökbilimciler bu bütün doğanın çoğu yıldızının Samanyolu’nda olduğunu söylüyorlar fakat hepsinin tespit edilmesi biraz zor. Galaksinin en uçlarında yörüngede; yıldızların ışıkları Dünya’daki teleskoplara ulaştığında, son derece zayıf olarak gözükürler. Teknolojinin şu anki koşullarıyla bu yıldızları gözlemleyebilmek gerçekten çok zor. “Bir aday buluyorsunuz, kapsamlı takip gözlemleri yapıyorsunuz ve detaylı bir karakterizasyon buluyorsunuz …Birçok yıldız için bu tür bir çalışma yapmak çok uzun zaman alacak.” diye belirtiyor gökbilimci Dierickx.
Bu Yıldızların Önemi Nedir?
Dierickx, Samanyolu’nun yerini hatırlamak için bu yıldızlara bakmanın öneminden bahseder. ‘’Geniş alan’’ın genişlikleri galaksimizi diğer her şeyden ayırır, ancak mesafeler göründüğü kadar da aşılmaz değildir. Galaksimizi karanlık ve boş alanda görkemli bir hapsoluş içinde yaşamak olarak düşünmek değil, aksine düzinelerce galaksi, her yöne uçan uydular ve arada sırada ilginç olaylar yaşanan bu zengin resme odaklanmak; uzayla ilgilenmeyen ortalama bir insan için ilginç olabilir…
Bu yıldızların çevrelerinde bir ”hiçlik” olduğu için değil de aslında bize ”uzak” oldukları için ”yalnız” , ”haydut” gibi sıfatlarla anılmaları işin başka bir boyutu…
Kaynak: